Yargı Kararlarını Yerine Getirmemenin Sorumluluğu
YARGI KARARLARINI YERİNE GETİRMEMENİN SORUMLULUĞU
Bu yazımızda sizlerle beraber mahkeme/yargı kararlarına uymamanın sorumluluğunu idarenin uymaması, memurun uymaması ve özel kişilerin uymaması halinde doğacak sorumluluk açısından inceleyeceğiz.
İdarenin yargı kararlarına uymamasından doğan sorumluluğunu analiz etmek için öncelikle Anayasa’da geçen düzenlemeye bakmalıyız.
Anayasanın “Mahkemelerin bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre; “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez” hükmüne yer verilmiştir. Normlar hiyerarşinin en tepesinde bulunan Anayasanın yukarıda yer verilen hükmü; adli ve idari yargı ayırımı olmaksızın, Anayasa madde 9 gereğince Türk Milleti adına yargı yetkisini kullanmakla görevlendirilmiş bağımsız ve tarafsız mahkemelerin tüm kararlarının, hiçbir şekilde yasama, yürütme organları ile idare tarafından değiştirilemeyeceğini, yerine getirilmesinin geciktirilemeyeceğini ve yasama, yürütme organları ile idarenin tüm mahkeme kararlarına uymak zorunda olduğunu düzenlemiştir.
Aynı şekilde idari yargı tarafından verilen kararlara idarenin uyma zorunluluğu da İYUK’ta düzenlenmiştir. 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun “Kararların sonuçları” başlıklı 28. Maddesinde yer verilen hükme göre; “İdari yargı teşkilatına bağlı mahkemelerin esasa veya yürütmenin durdurulmasına ilişkin verdiği kararların, idare tarafından geciktirilmeksizin yerine getirilmesi gerektiğini ve buna ilişkin sürenin, kararın ilgili idareye tebliğinden itibaren 30 günü geçemeyeceği” belirtilmiştir. İYUK m.28’in 3. ve 4. fıkralarında ise; idari yargı kararlarının yerine getirilmemesi durumunda, idare aleyhine maddi ve manevi tazminat davası açılabileceği, kararın gerekliliklerini yerine getirmeyen kamu görevlisi olsa dahi, davanın kamu görevlisine karşı değil, idare aleyhine açılması gerektiği ifade edilmektedir.
Bu durumda idarenin, adli-idari yargı ayrımı yapılmaksızın yargı kararlarına uyma zorunluluğu hem Anayasa hem de İdari Yargılama Usul Kanunu ile güvence altına alınmıştır. Aynı şekilde Anayasa’da geçen hukuk devleti ilkesi gereğince, idarenin her türlü eylem işlemlerine karşı yargı yolu açık olduğundan, bireylere bu durumda yaşanacak uyuşmazlıklarda haklarını arama imkânı sağlanmıştır.
İdarenin yargı kararlarına uyması ve bu kararların gereklerine göre işlem ya da eylemde bulunmak zorunda olması ''hukuk devleti'' ilkesinin bir gereği olduğundan Anayasanın 2. maddesinde yer alan bu ilke karşısında idarenin mahkeme kararlarını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan başka bir seçeneği bulunmamaktadır.
Yargı kararlarına uymayan memurun sorumluluğunda ise hem Anayasadaki genel düzenleme esas alınabilecekken hem de kamu memurunun Türk Ceza Kanunu çerçevesinde sorumluluğuna gidilebilecektir.
İdari yargı kararlarının uygulanmaması sonucunda, idare aleyhine tazminat sorumluluğuna gidilmesinin yanında kararı uygulamayan kamu görevlisi açısından cezai sorumluluğun da gündeme gelmesi söz konusudur. İdari yargı kararının; İYUK m.28/4’te açıklandığı gibi, süresi içerisinde kamu görevlisi tarafından yerine getirilmemesi konu olursa, kararın gereğini yerine getirmeyen kamu görevlisi açısından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesinde düzenlenen görevi kötüye kullanma suçunun oluşması gündeme gelecektir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Görevi kötüye kullanma” başlıklı 257. maddesine göre; “(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır”.
Görevi kötüye kullanma suçu, icrai veya ihmali olarak işlenebilen bir suçtur. TCK m.257’nin 1. fıkrasında icrai 2. fıkrasında ise, ihmali hareketle işlenen görevi kötüye kullanma suçu düzenlenmiştir. İdari yargı kararının İYUK’ta öngörülen süre içinde uygulanmaması halinde ihmali hareketle görevi kötüye kullanma suçu, kararın süresi içinde uygulanması sonrası geçerli gerekçe olmadan kararı etkisiz kılacak başkaca idari işlemler tesis edilmesi halinde ise icrai hareketle görevi kötüye kullanma suçu işlenmiş olacaktır.
Yargı kararlarına uymayan özel kişilerin sorumluluğunda ise 5236 Sayılı Kabahatler Kanunu incelememiz gerekmektedir. Kabahatler Kanunu madde 32’ye göre “Yetkili makamlar tarafından adlî işlemler nedeniyle ya da kamu güvenliği, kamu düzeni veya genel sağlığın korunması amacıyla, hukuka uygun olarak verilen emre aykırı hareket etmek” kabahat sayılmıştır.
Kabahatler Kanunu çerçevesinde özel kişilerin durumu yukarıda izah edilen madde çerçevesinde incelendiğinde, emre aykırılık kabahat olarak değerlendirilmekte ve idari para cezası yaptırımı öngörülmektedir.
Sonuç olarak yargı kararlarına uymama eylemi hem idare hem memur hem de özel kişiler açısından farklı kanunlarda düzenlenmiş ve bu eylem için belirli yaptırımlar öngörülmüştür.